İnsan doğuştan yalnız ve yarımdır
Evliliğin bireysel mutluluk ve toplumsal gelişim açısından çok önemli bir kurum olduğunun altını çizen CİSED Genel Başkanı Cem Keçe; “Evlenmek, hem kadının hem de erkeğin hayatında önemli bir dönüm noktası oluşturur. Eşi, insanın diğer yarısıdır. Sevincini, kederini paylaşacağı bir can yoldaşıdır. Düştüğünde kaldıran, yorulduğunda güç veren, ağladığında yanı başında olan, sevindiğinde kucaklayandır. Çünkü insan doğuştan yalnız ve yarımdır. Evlenmek yalnızlığın paylaşılması ve yarımlığın tamamlanmasıdır. Evlilik fedakârlık demektir. Kadınlar, evlendikleri andan itibaren fedakâr eş rolünü, yaradılışları gereği, kolaylıkla benimserler. Oysa kız çocuklar da erkek çocuklar gibi birer anne kuzusudur. Hiç biri annelerinden bir eş olarak doğmamıştır. Ama yetiştiriliş dönemlerinde “yuvayı yapan dişi kuştur” sözü toplum tarafından onların beyinlerine özenle yerleştirilmiştir. Bu öğreti, kadınlara evlilik hayatında sayısız yükler getirir. Evliliği kendilerinin ayakta tutacaklarına inandırılan bu kadınlar, günün birinde, onca özverinin karşılığı olarak yalnız başlarına kaldıklarında “hayatım boyunca saçımı süpürge ettim”, “bunu bana neden yaptı?” gibi sorulara yanıt aramaya başlarlar. Bu sorular, sorulması gereken doğru sorular değildir. Doğru soru “nasıl olup da ben bu hale geldim?” sorusudur. Her şeyden önce, eş olmak hayatınızı tek taraflı olarak bir başkasına sunmak değildir; hayatı paylaşmaktır, evlilik hayatı fedakârlık yapmayı gerektiriyorsa bu fedakârlığı da bir denge içerisinde paylaşmaktır. Kadınlara önerimiz, evlilik hayatında sadece eşlerini ve çocuklarını düşünen bir birey olarak kalmamaları, kendilerini de en az onlar kadar düşünmeleri ve kendilerine yatırım yapmalarıdır. Bu yatırım, sadece maddi anlamda olmamalıdır. Okumak, kendini geliştirmek, dünyayla bağlantıları koparmamak, kendine değer vermek, özen göstermek, kendini sevmeye ve düşünmeye devam etmek de gereklidir. Bunları kurduğunuz yuvayı dağıtmamak için değil kendinizle barışık olmak, fazlasıyla hak ettiğiniz bu güzelliklere sahip olmak için yapın. Bu nedenle kadınlar eşlerinin annesi gibi değil, sevgilisi olduklarını öncelikle kendileri benimsemelidir.” dedi.
Evlilik tangoya benzer
Toplumun kadına önyükleme yaptığı durumlar arasında “ince” konuların olmadığına dikkat çeken CİSED Medya ve Halkla İlişkiler Koordinatörü Psikolog Serap Yeşil Güngör; “Ben bir kadınım; evimi, kocamı, çocuklarımı her zaman korumak, kollamak zorundayım” düşüncesi, farkına varmadan kendini annesinin yerine koymayla ve onun yaptıklarını tekrarlamakla sonuçlanabilir. Kadının “karı” rolüne, erkeğin “koca” rolüne girdiği ve bu doğrultuda hareket ettiği evliliklerde ele güne karşı mükemmel eş gibi görünmek, ev halkının sağlığı, beslenmesi, giyimi gibi temel ihtiyaçlarının karşılanmasına adanmak tipik ev kadını davranışlarıdır. “Evliyken de eşe sevgili olmak”, “eşle flörte devam etmek” gibi konular ise toplumun vurgulamadığı “ince” konulardandır. Özellikle kadın, doğum yaparak artık tam bir anne haline geldiğinde birçok davranışına bir anaçlık hali hâkim olmaya başlar. Bu hal, kocaya karşı da geçerli olmaya başlar. Kadın artık sadece çocukları için değil, kocası için de koruyucu, kollayıcı yanı ağır basan kişi durumuna gelir. Kocası da ihtiyaçlarının karşılanması gereken bir birey olarak görür. Özel görev ise cinselliktir. Eşi kendine bağlı tutma isteği, terk edilme korkuları, kendine güvensizlik duyguları gibi olumsuz duygular da buna eklendiği zaman, eşleriyle ilişkilerinde anne-çocuk ilişkisi yaşayan, kendini ilişkinin niteliğinden ziyade niceliğine odaklayan çiftlerin cinsel yaşamlarında da olumsuzluklar görülmeye başlar. Erkek, tüm ihtiyaçlarını karşılayan anne rolünü üstlenmiş kadın karşısında çaresizlik hissederek hem cinsel anlamda hem de yaşam boyutunda kadından uzaklaşabilir. Bu durumla karşılaşan bir erkeğin, kendini yeniden bir erkek gibi hissettirecek başka bir kadına yönelmesi olasıdır. Oysa evlilik tangoya benzer; iyi olmak istiyorsanız sorumluluklar ortak ve dengeli olmalıdır. Yuvayı kurma görevi hem kadına hem erkeğe düşmelidir.” dedi.