CİSED GENEL BAŞKANI PSİKOTERAPİST CEM KEÇE: “BAZI KADINLAR KOCALARININ METRESİ GİBİ OLMANIN DAYANILMAZ AĞIRLIĞI ALTINDA EZİLİYOR!”
Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) çift ve aile terapistleri, toplumumuzda sık rastlanan mutsuz evliliklerde kadınların yaşadıkları sorunların ve işlevsiz evlilikleri sürdürme nedenlerinin altında yatan gerçekleri açıkladılar.
MUTSUZ EVLİLİK BİR İMTİHAN DEĞİL BİR SEÇİMDİR
CİSED Genel Başkanı Psikoterapist Cem Keçe, “Evliliğin amacı kişinin yaşamını iyileştirmektir ama ironik olarak, evlilikler çoğu zaman insanların mutsuzluğunun gerekçesi haline gelebiliyor” diyerek boşanma oranlarının her geçen gün artmasının bu durumun göstergesi olduğunu belirtti. Keçe, “Asıl sorun devam eden evliliklerin çoğunluğunun mutluluktan uzak olduğu gerçeğinde yatmaktadır. Evliliği mutlu bir şekilde sürdürebilmek için eşlerin evliliklerinden doyum sağlayabilmeleri önemlidir. Evlilik doyumu, eşlerin, duygusal, sosyal, ekonomik, sosyal ve cinsel açıdan birbirlerinin ihtiyaçlarını ve beklentilerini karşılamasıyla elde edilir. Ancak bazı evlilikler doyumlu ve mutlu olmadığı halde devam eder. Duygusal ve cinsel olarak mutlu olmadıkları halde evliliklerini sürdüren bazı kadınlar yıllardır benimsedikleri ve alıştıkları ‘kocasının karısı olma’ kimliğini, sanki bir nevi ‘kocasının metresi gibi olma’ kimliğinde yaşayarak devam ettirmek isterler, sevmedikleri ve mutsuz oldukları bir erkekle kendilerini seks yapmaya zorlarlar ve kocalarının metresi gibi olmanın dayanılmaz ağırlığı altında ezilirler, kendilerine olan saygılarını ve özgüvenlerini kaybederler.Çünkü yanlış, bozuk ve mutsuzluk getiren evliliklerini bitirmek, onlar için birçok şeyden vazgeçmek ve korkularıyla yüzleşmek anlamına gelir. Ancak hiçbir kadın ‘kocasının metresi gibi olma’ kimliğinde yaşama şeklindeki bir kaderi hak etmez. Evlenmek ne kadar hak ise, gerektiğinde boşanmak da bir haktır. Mutsuz evlilik bir imtihan değil bir seçimdir” dedi. Keçe, kadınların bu yanlış seçimlerinin pek çok faktöre bağlı olabileceğini vurgulayarak, bunlardan en önemlilerini şöyle sıraladı:
1. “YAŞAMIN SORUMLULUĞUNU ALMAK İSTEMEMEK”
“Evliliği bitirmek bazı kadınlar için bir kimlik kaybı anlamına gelir. Kimlikleriyle birlikte kendilerine saygılarını ve güvenlerini de kaybederek yaşamın sorumluluğunu almaktan korkarlar. Çünkü anne-babalarının kanatlarının altından kocalarının kanatlarının altına girerek kendi kanatlarıyla uçmayı öğrenemedikleri için kendi yaşamlarının sorumluluğunu almak için gereken özerklik becerilerini kazanamamışlardır. Çevrelerinde sürekli onlar için ya da onlar adına karar veren, sorumluluk üstlenen ve yol gösteren birileri olmuştur. Hem fiziksel hem de psikolojik olarak evden hiç ayrılmamışlardır. Bir zamanlar ebeveynlerine olduğu gibi, şimdi de kocalarına bağımlı yaşamak onlar için en güvenli yoldur.”
2. “ÖZERKLİK EKSİKLİĞİ”
“Özerklik, duygusal olarak güvenli ve bağımsız bir kişi olmayı anlatır. Kadınların özerklik eksikliği sadece ayrılmayı zorlaştırmakla kalmaz, aynı zamanda onları kocalarına daha fazla bağımlı hale getirir. Evlilikleri ne kadar kötü olursa olsun onlar için en güvenli limandır. Evliliklerinin dışında kendilerini kaybolmuş hissederler, kendi kararlarını vermeye ve kendileri için yeni bir hayata yelken açmaya cesaret edemezler. Bu cesaretsizliklerinin bedelini kendi istekleri, beklentileri ve hayallerini feda ederek öderler.”
3. “KORKULAR VE KAYGILAR”
“Kadınların mutsuz evliliklerini sürdürmeyi tercih etmelerinin en önemli nedenlerinden biri de korkularıdır ve bunların en başında yalnız kalma korkusu gelir. Yalnız kalmaktansa mutsuz olmayı tercih ederler. Önemli bir diğer korkuları da değişim korkusudur. Davranışlarını, istediklerine uyumlu hale getirmek için değiştirmek, alıştıkları, tanıdık ve güvenli kalıplardan çıkmalarını gerektirir ve bunu göze alamazlar. Değişim bilinmeyen demektir ve bilinmeyen karşısındaki korku, savunmasız olma ve kontrolü kaybetme kaygısı ile yeni duygu ve deneyimlere açık ve hazır olmamaktan kaynaklanır. ‘En azından ne bekleyeceğimi biliyorum’ düşüncesiyle kendilerini korumaya alırlar. Ancak korkular paradoksal olarak ilişkide iyileşme şansını ortadan kaldırır. Bir atalet durumu ortaya çıkarır ve devam eden durgunluk ve hayal kırıklığı vasat evlilikleri daha da kötüleştirir.”
4. “HARCANAN YILLAR”
“Evliliğin süresi ne kadar uzunsa, kadınların ayrılmaları o kadar zordur. Evliliğe harcanan yılların ve yapılan maddi-manevi tüm yatırımların ve yaşanmışlıkların boşa gideceğini düşünürler. Bu onlar için büyük bir anlam kaybı demek olur. Bir açıdan da kâr-zarar hesabı yaparak ödedikleri bedeller uğruna elde ettiklerini düşündükleri faydalardan vazgeçmek istemezler.”
5. “ÇOCUKLAR UĞRUNA”
“Kadınları mutsuz evliliklerini bitirmekten alıkoyan başka bir faktör de çocuklardır. Çocuklarını kendi mutlulukları için bir aileden mahrum bırakarak mutsuz etmenin bencillik olacağını düşünürler. Mutluluğu hak etmek bencillik değildir. Kişinin kendi mutluluğundan vazgeçmesi çocukları için sağlıksız bir özveri modeline dönüşür ve onları da benzer evliliklere yönlendirme olasılığı taşır. Çocukları sağlıksız bir aile ortamında yetiştirmek onları korumak gibi görünebilir ama tam tersine korumasız bırakır.”
6. “AİLEDEN MİRAS”
“Çocuklar ebeveynlerinin ilişkilerinde gördüklerini modelleme eğilimindedir. Mutsuz bir ailede büyüyen kişiler, hayal kırıklığı yaratan veya çatışmalı bir evliliği normalleştirerek tüm evliliklerin bu şekilde olduğu varsayabilirler. Aşırı disiplin ve gerçekçi olmayan beklentilerle karakterize edilen ebeveynlik tarzıyla büyüyenler, mutsuzluğu öğrenmiş olabilirler. Travma veya diğer olumsuz deneyimlerle yaşam boyu mücadeleler, sürekli olarak mutsuzluk statüsüne geri dönme konusunda bilinçsiz bir arzuyu körükleyebilir.”
7. “EKONOMİK BAĞIMLILIK”
“Toplumumuzda boşandıktan sonra kendi ayakları üzerinde duracak ekonomik güce sahip olmadığı için her şeye rağmen evliliğini sürdüren kadınların var olduğu önemli bir gerçektir. Buradaki kritik nokta güç kontrolüdür. Evlilikteki güç dengesizlikleri, eşlerin ilişkilere farklı derecelerde bağımlı olmalarından kaynaklanır. Kadının evliliği dışında ihtiyaçlarını karşılayabileceği başka bir seçenek olmadığında kocasına bağımlı olarak onun isteklerini yerine getirmek durumunda kalır.”
8. “GELECEK İÇİN UMUT”
“Mutsuz bir evliliği sürdürme kararı, mevcut koşullara değil, geleceğe yönelik beklentilere dayanabilir. Bazı kadınlar evliliklerine zamanla daha tatmin edici olacağına inandıkları için devam ederler. Mutsuzluklarını yaşam olaylarından kaynaklanan sorunlara bağlayarak sorunlar çözüldüğünde taşların yerine oturacağını ve her şeyin istedikleri gibi olacağını ümit ederler. Kocalarının onları mutsuz eden davranışlarını hoş görmek için bahaneler bularak kendi acılarını inkar ederler. Onların olumsuz özelliklerinin önemini azaltarak olumlu özelliklerinin önemini yükselterek yaşadıkları olumlu yanılsama ile mutlu günlerin geleceği beklentisine sımsıkı sarılırlar.”
MUTLULUK BİR SEÇİMDİR
Keçe, mutluluğun bir seçim olduğunun altını çizerek şöyle devam etti: “Bazı insanlar en iyimser kişilere meydan okuyacak durumlarda bile mutluluk bulurlar; bazıları her şeye rağmen mutsuz olurlar. Bazıları için mutluluk geçicidir ve şu anki koşullara bağlıdır, bazıları için mutluluk geçmişten gelece uzanan bir yoldur. Mutluluk için herkesin öznel bir tanımı ve algısı vardır ve mutluluk davranışlarda, seçimlerde ve söylemlerde gizili olan çok özel bir seçimdir, çünkü hissettiklerimizi belirleyen düşüncelerimizi ve tepkilerimizi kendimiz seçeriz. Düşüncelerimiz, duygularımızı, duygularımız da davranışlarımızı yönlendirir. Bu nedenler mutluluğumuzun ya da mutsuzluğumuzun sorumluluğu bize aittir. Mutluluk, sahip olmak için peşinde koşulan bir hazine gibidir ve bu hazinenin nasıl elde edileceği konusunda bugüne dek sayısız fikir, görüş öne sürülmüş, reçeteler yazılmıştır. Ancak mutluluğa giden yolu tarif eden tüm bu tavsiyelerin ortak yanılgısı mutluluğu ulaşılacak somut bir sonuç ya da hedef olarak görmeleridir. Oysa mutluluk yaşamın içinde bir parça değil, yaşamın bütününü kapsayan bir olgudur. Mutluluk, daha sağlıklı, zinde ve iyi hissetmek için bilinçli seçimler yaptığınız, en yüksek potansiyelinizi elde ettiğiniz, sonu olmayan, dinamik bir farkındalık, gelişim, değişim ve dönüşüm süreci içinde kendinizi her halinizle sevdiğiniz, benimsediğiniz bir yaşamdır. Mutlu olmak için gerekli olan kişisel gelişim ve farkındalık ise insana yaşamda ulaşmak istediği hedeflere varmak için gereken gücü sağlar. Aslında bu güç insanın kendi içindedir. Tek yapması gereken, tıpkı değerli bir maden gibi açığa çıkarılmayı bekleyen gücüne ulaşmasıdır. Bu da ancak kendisine başka bir açıdan bakarak, kendini daha yakından tanımasıyla ve değişime açık olmasıyla mümkündür.”