Suçlu-hasta ve ceza-tedavi kavramları birbirine karıştırılmamalıdır
Cinsel sapmalarda toplumu korumak için tıbbi yöntemlerin kullanılması ve bu uygulamaların tartışılmasının yeni bir durum olmadığına dikkat çeken CİSED Genel Başkanı Cem Keçe; “Cinsel suç işleyenlere en ağır hapis cezalarının verilmesi gerekir ama kimsenin canı devlet eliyle yakılamaz, doku ve organ bütünlüğü bozulamaz. Kaldı ki bu tür girişimlerin tıbbi faydası da kesin değildir. 1960'lı yıllardan beri batıda kimyasal kastrasyon uygulamaları vardır.Uygulamalar kimi ülkelerde kaldırılmış, kimi ülkelerde ise sürmekle birlikte yararı tartışılmaktadır. Kimyasal kastrasyonun etkinliğini gözden geçiren bilimsel yayınlarda, bizzat doktor gözetiminde çok düzenli uygulanırsa bile vakaların %70'inde hiç fayda sağlanamadığı ancak vakaların sadece %30'unda ilaç kullanıldığı süre içinde cinsel isteği ve eylemi azalttığı gözlenmiştir. Ancak bu azalma görülen kişilerde ise ilacı bırakma halinde cinsel istek ve eylemlerde artış gözlenmiştir. Ayrıca vakaların ilacı alıp almadığını, cinsel istek ve eylem sıklığını takip etmek de çok zor bir durumdur. Kimyasal kastrasyon için kullanılan hormon bileşimlerinden biri depo provera’dır. Kadınlar tarafından kullanılan hormonsal bir doğum kontrol yöntemi olan depo provera'nın erkeklerde yan etki yarattığı daha önce gözlemlenmiştir. Özellikle yüksek tansiyonu olanlar için zararları mevcuttur. Cyproterone acetate adlı testosteron blokaj maddesinin ise kadınsılaşmaya neden olduğu ve karaciğerde problem yarattığı iddialar arasındadır. Her iki madeninde hayvan deneylerinde kansere yol açtığı tespit edilmiştir. Bu nedenle cinsel suç işleyenlere hormon azaltıcı tedavi girişimleri yapılması, “tedavi midir?”, “ceza mıdır?”, yasa koyucu bu sorulara cevap vermeli ve tüm kararları, hatta kişinin ruhsal hastalık teşhis ve tedavisini bile hâkimin inisiyatifine bırakmamalıdır. Yasa tasarısının medyaya yansıdığı kadarıyla, reşit olmayanla cinsel ilişki kurmak da dâhil cinsellikle ilgili suç işleyen herkesi “hasta” olarak nitelemesi veya algılanmasına yol açması ve tedavi ile cezayı birleştirmesi doğru değildir. Suçlu-hasta ve ceza-tedavi kavramları birbirine karıştırılmamalıdır. Çünkü cinsel suçları işleyenler genellikle normal denilen insanlardır yani onlar için ruhsal tedavi söz konusu olamaz. Bu yasa taslağında en tehlikeli noktalardan birisi, cinsel suç işleyenleri ruhsal hasta olarak niteleyip kolay yoldan kurtulmalarını sağlamaktır. Pedofili gibi ruhsal sapkınlıklar, çocuklara, yaşlılara, ölülere musallat olanlar çok az görülen ruhsal hastalardır. Tecavüz etmek cinsel sapıklık değildir. Nasıl adam öldürmek, akıl hastalığı değilse, tecavüzcüler de genellikle akıl hastası değiller, cezai ve hukuki ehliyeti tam olan normal insanlardır.” dedi.
Türkiye tam bir cinsel suç cenneti oldu
Türkiye’nin tam bir cinsel suç cenneti olduğunun altını çizen CİSED Medya ve Halkla İlişkiler Koordinatörü Psikolog Serap Yeşil Güngör; “Son yıllara kadar birçok cinsel suç cezalandırılmıyor, bir hanımın tecavüzcüsüyle evlendirilmesi gibi garabet durumlar ortaya çıkıyordu. AB uyum yasaları çerçevesinde yeni medeni yasada cinsel suçlara açıklık getirilmeye çalışıldı ama hâlihazırda cinsel suçlara karşı verilen cezaların en hafif olduğu ülke Türkiye’dir. Bu nedenle siyasilerin birinci görevi, cinsel suçlara hak ettikleri cezaya çarptırmak ve aflardan onları muaf tutmaktır. Ayrıca sadece cezalarla bu işin altından kalkmaya çalışmak yanlıştır. Bu tür olayların önüne geçebilmek için; evlilik öncesi anne-baba ve eş eğitimlerini yasal zorunluluk haline getirmek, anaokulundan başlayarak cinsel eğitim vermek ve toplumdaki farkındalığı arttırmak birinci hedef olmalıdır. Çünkü cinsel sapkınlıklar ve cinsel suçlar bozuk ve sağlıksız aile ortamlarının çok olduğu toplumun bir ürünüdür. Bu nedenle 18 yaşını dolduran herkesin eğitim almadan evlenmesi gelecek nesilleri sıkıntıya sokmaktadır. Ayrıca anne-babaların yanında çocuklarımızın eğitilmesi de önemlidir. Kendi bedenini nasıl koruyacağı ve taciz ya da tecavüzle karşılaştığında anne, baba ya da yetkililerle paylaşması gerekliliği ve meydana gelen sonucun kendi suçu olmadığı çocuklara öğretilmelidir. Cinsel taciz ve ensest ilişki ebeveynlerin bilinçlendirilmesiyle doğrudan alakalıdır. Bu nedenle önemli olan cinsel suçu işleyenlere ne ceza vereceğimiz değil, yeni suçluların oluşmasını nasıl önleyeceğimizdir. Önemli olan sivrisinekleri öldürmek değil, bataklığı kurutmaktır. Taciz ve tecavüz vakalarıyla ilgilenen adli kurumlardaki çalışanların eğitimi ve okullarda öğretmenlerin eğitimi de gereklidir. Sonuç olarak ağır caydırıcı cezalarla birlikte toplumsal farkındalığın artırılması, tacizcilerin tedavi süreçlerinin ve gözlem altı süreçlerinin uzun süreli olması, topluma yarar bireyler olarak rehabilite edilmeleri gerekmektedir.” dedi.